BİR BAKIŞ

İnsanoğlu tarih boyunca sürekli bir yerden bir yere gitmiştir. Göçebe yaşam insanoğlunun sürekli hareket halinde olup yeni yerler keşfetmesini sağlamıştır. Yeni yerler keşfetme zorunluluğu oranın yapısına ayak uydurmaya da sebep olmuştur. Zamanın ilerlemesi ile birlikte ve yerleşik hayata geçilmesi ile bu keşif yolculuğu devam etmiştir. Yeni coğrafyalar keşfetmek için denizler aşılmış , çöller geçilmiştir. Keşfetmenin hazzı insanı girdabına çekmiş, sürekli hareket halinde olmayı çekici kılmıştır. Sanayi ve teknolojinin gelişmesi ile bu yolda olma hali belli mekanik araçlarla sağlanmaya başlanmıştır. Tarih sahnesinde kullanılan at vb. araçların yerini otomobil, tren, uçak gibi mekanik araçlar almıştır. İnsanoğlu bu araçların keşfi ile bir yerden bir yere gidiş süresini en aza indirmiştir.

Yaşadığımız bu dönemde de insanlar bu araç ve türevleri ile yolculuk yapmaktadırlar. Yolda olmak bireyin temposunu ve lüks bir hayat değerine sahip olduğunu gösterebilir. Üst sınıfın kendini ifade ederken kullandığı “seyahat ediyorum-sürekli yoldayım” gibi ifadelerle kendini bu sınıfa atfetmiş bireylerin , bu yolda olma halinin sadece kendi sınıflarına mensup olduğunu gösterip , üstenci bir bakış açısıyla hareket etmelerini sağlar. Aslında her insanın rahatlıkla bu yolda olma halini yaşayabilmesi muhtemel ve basit bir olaydır. Ancak belli bir sınıf bu yolda olma halini sahiplenip, lüks materyaller kullanarak yaptığı bir eyleme dönüştürmektedir. Özellikle seyahat edilen araçlarda belli alanların yüksek fiyatlarla satışa sunulması ve üst sınıfın sadece bu biletleri alması sınıfsal bir ayrıma sebebiyet vermektedir.

Şirket ve kuruluşların pazarlama stratejisi olarak ortaya çıkan bu süreç , bir sınıfın bu durumu sahiplenip, kendi kimliğine entegre etmesine sebep olmaktadır. İşin özünde herkes aynı araç ve aynı koşullarda seyahat etmektedir. Ancak bu sınıfa ayrılan alanlarda sunulan minimal hizmetler bu sınıfın kendini ayrıcalıklı sanmasını sağlamaktadır. Bu ayrıcalıklı sanma hali bu sınıfın halktan kopup , diğer insanlarla bir sosyalleşme ortamında bulunmamasını sağlamaktadır. Bu sosyalleşme ortamının sağlanamayışı bu insanların sadece kendileri gibi gördükleri insanlarla sosyalleşip, kendi hayat gerçeklerini yaratarak aslında gerçeklikten kopuk yaşamalarını sağlamaktadır. Bu durumda bu sınıf asıl hayat gündeminden kopuk şekilde yaşayıp, dünya ve ülkesi adına oluşacak etkileyici kararlarda gerçeğin ardında hareket ederek, yanlış kararlar vermektedir.

Oysa ki yolda olma hali bu kadar ayrıcalıklı bir hal değildir. Sınıfsal bir ayrıma sebep verecek bir mefhum da değildir. Yolda olmak bir noktada bireyin kendi ile baş başa kalışı ve derin düşüncelerle özde bir sorgulama yapışıdır. Yapılan kara yolu yolculuklarını göz önünde bulundurursak , hareket anından başlayarak devam eden bir rahatlama hissi mevcuttur. Aracın penceresinden dışarıya bakılmaya başlandığı anda duygular yoğun şekilde yaşanmaya başlanır. Geride bırakılanların üzüntüsü boğazda bir düğüm oluştursa da , varılacak olanın heyecanı kaplar bir yandan da insanın içini. Ama asıl olan ise o yolda olma halinde gözler önünden hızla geçen manzaraların insanda yarattığı huzurdur. İnsan o manzaraları izlerken bir şeyden kurtulmuş ve kötü bir şey olmayacakmış hissine kapılır. Bilinmeyen hayatların gözler önünden geçişi kendi hayatını sorgulatır insana. Benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koymak ister. Ancak o anlar o kadar kısadır ki , bir bağlantı kurmak için sadece akılda bir kare kalır. Bazen bu bir renk , kişi ya da başka bir şey olabilir. Akan manzaralar bireye hayat içinde ne kadar az yer kapladığını da gösterir. Geçilen yerlerde ki kalabalıklar, insanların gün içindeki hengamesi, bireye kendinin de o insanlar gibi yaşadığını gösterir. Sanki ölüm anında beklenen hayatın şerit gibi gözler önünden geçişi o aracın penceresinden insanın gözlerinin önüne serilir. Hayatın ne kadar basit olduğunu göstermek istermişçesine hızlı hızlı akar kareler gözlerin önünden. Bu sayede yolda olma halinin huzurunda insan kendini de anlar. Hayatın içinde kimsenin bir sınıfsal ayrıma sahip olmadığını idrak eder. Herkesin aslında eşit olduğunu onun da herkes gibi olduğunu tam anlamıyla öz arayışında sonuçlandırmış olur. Yolda oma halinin belli bir sınıfın oyuncağı olarak kullanılıp , lüks materyallerle ve pazarlama unsuru olarak sunulmasına rağmen yolda olmanın sadece bir araç olmadığı ortaya çıkmış olur. Tüm bu karmaşa içinde ile yolda olmak huzur yaratır. İnsan gideceği yere varıp o yaşam ritüelini tekrar yerine getirmek istemez. Yolda olma hali her ne kadar sorgulama ve arayış olsa da bir noktada insanın kendinden kaçışıdır.

Kendilerini belli bir sınıfın mensubu olarak gören insanlar , bu yolda halini asla kavrayamazlar. Onlar için yolda olma , diğer insanların olmadığı alan da sunulan basit hizmetlerle tatmin olup , en kısa sürede gidecekleri yere yetişmektir. Onlar için yolda olmak gün içinde sık ama kısa zaman dilimin de seyahat etmektir. Fakat bahsettiğimiz gibi yolda olma bir arayış ve sorgulamadır. Gitmek ve yetişmek kavramlarının ortadan kalktığı bir süreçtir. Tıpkı şairin dediği gibi ” Yol güzel varmak değil “….

Yorum bırakın